II. Dünya Savaşı - Savaşın Kıvılcımı Polonya - 2 (7.Bölüm)

    

    1939’un sonbaharında Polonya topraklarında sadece tanklar ilerlemiyordu. Aynı zamanda ideolojiler çarpışıyor, propagandalar çığ gibi büyüyor ve bir ulusun direnci adım adım eziliyordu. 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırısıyla başlayan işgal, yalnızca hızlı ilerleyen bir askeri operasyon değildi; bu, dünya tarihini değiştirecek karanlık bir dönemin habercisiydi.

    Şimdi; bu fırtınayı önce Almanların gözünden, ardından da Sovyetlerin bakış açısından ele alalım. Hem sahadaki hareketleri, hem karar masasında yapılan planları, hem de insanlık tarihine yazılan dramatik anları birlikte inceleyelim.

''Blitzkrieg’in Zafer Sarhoşluğu''

    Almanya’nın Polonya’ya saldırısı, askeri tarihte bir dönüm noktasıydı. “Blitzkrieg” yani yıldırım savaşı taktiği, ilk kez bu kadar organize ve başarılı bir şekilde uygulanıyordu. Alman generaller, planlarını milim milim çizmişti. Panzer birlikleri önden vuracak, ardından hava kuvvetleri (Luftwaffe) karargahları ve iletişim noktalarını bombalayacak, en sonunda da piyade birlikleri kalan direnci süpürecekti.

    Alman askerleri bu savaşta yeni bir tür “askeri koreografi” icra ediyorlardı adeta. Operasyonlar o kadar hızlı ilerledi ki, bazı birlikler kendilerinden önceki birliklerle telsiz bağlantısı kuramayacak kadar ileriye gitmişti. Berlin’de ise Hitler ve kurmayları harita başında zafer çığlıkları atıyor, planlarının kusursuz ilerlemesinden büyük memnuniyet duyuyordu.

''Propagandanın Gücü ve Halkın Desteği''

    Hitler rejimi, Alman halkına bu savaşı “zorunlu bir müdahale” olarak sundu. Nazi propagandası, Polonya’da yaşayan Alman kökenli sivillerin sözde katledildiği iddialarını yayarak işgali meşrulaştırmaya çalıştı. Joseph Goebbels, Nazi medya makinesini devreye sokarak halkı seferber etti. Gazeteler, radyolar ve mitingler aracılığıyla Polonya’ya karşı “haklı bir savaş” yürütüldüğü anlatıldı. Halk büyük oranda bu propagandaya inandı. Zira ekonomik kriz sonrası toparlanmaya başlayan Almanya, dışarıda güçlü, içeride istikrarlı bir lider arıyordu ve Hitler bunu sunuyor gibi görünüyordu. Ama o sırada Polonya’da yaşananlar, tarihin karanlık sayfalarına kazınmaya başlıyordu…

    Alman ordusu cephede ilerlerken, arkasından gelen SS birlikleri çok daha başka bir görevi icra ediyordu. Özellikle Einsatzgruppen adlı mobil ölüm birlikleri, işgal edilen bölgelerdeki entelektüelleri, Yahudileri, sivil direnişçileri sistematik olarak katlediyordu. Bu süreçte binlerce Polonyalı akademisyen, öğretmen, din adamı “Almanlaştırma” planı doğrultusunda ya sürgün edildi ya da infaz edildi. İşgalin “gelişme aşaması” bu açıdan sadece askeri bir operasyon değil, kültürel ve demografik bir yok etme planıydı.

''17 Eylül 1939''

    Almanlar batıdan ilerlerken, Sovyetler Birliği de Molotov-Ribbentrop Paktı’nın gizli maddelerine dayanarak 17 Eylül 1939’da Polonya’nın doğusuna saldırdı. Stalin, bu saldırıyı “Polonya devleti artık yok hükmündedir” diyerek gerekçelendirdi. Bu aslında bir işgal değil, “koruma harekâtı” gibi sunulmaya çalışıldı. Ancak sahada yaşananlar oldukça netti: Kızıl Ordu, Polonya topraklarına giriyor, yerel yönetimleri tasfiye ediyor, binlerce kişiyi tutukluyor ve sistematik olarak Sovyetleştirme başlatıyordu. Stalin bu süreçte oldukça dikkatliydi. Batı'nın tepkisini çekmek istemiyor, ama aynı zamanda Doğu Avrupa’da etkinliğini artırmak istiyordu. İngiltere ve Fransa ile doğrudan çatışmaya girmeden, Almanya ile olan paktı kullanarak hem toprak kazanıyor hem de zaman kazanıyordu.

    Bu dönemde Sovyetler, Baltık ülkeleri üzerinde de baskı kurmaya başladı. Litvanya, Letonya ve Estonya’ya ültimatomlar gönderildi, Sovyet üsleri kuruldu. Yani Polonya’nın doğusu sadece bir başlangıçtı. İlginç olan şu ki: Bu dönemde Almanya ve Sovyetler sahada koordineli hareket ediyorlardı. İki ülkenin orduları bazen karşı karşıya geldiğinde selamlaşıyor, bilgi alışverişi yapıyordu. Hatta bazı şehirlerde ortak geçit törenleri düzenlendi. Bu durum, savaşın ilerleyen yıllarında birbirlerine düşman olacak bu iki gücün bir süreliğine çıkar ortaklığı yaptığını gösteriyordu.

''Acımasız Gerçekler''

    Polonya işgalinin gelişme aşaması, askeri başarıların ardındaki insani felaketleri de içinde barındıran bir dönemdi. Almanlar yıldırım gibi ilerlerken, Sovyetler daha sessiz ama sistematik bir yayılma politikası izliyordu. Polonya halkı ise iki ateş arasında kalmış, vatanlarını ve özgürlüklerini korumaya çalışıyordu. Bu dönem, sadece bir ülkenin haritasını değil, tüm Avrupa’nın dengelerini yeniden şekillendiren bir kırılma noktasıydı.

Paylaşım;

Yorum Gönder

0 Yorumlar